GENÇ OGRETMEN
ANASAYFA
İLETİŞİM
ONLiNE DERSANE
KARİYER
EGİTİM
KULTUR-SANAT
HOBi
SPOR
GEZi
MUZiK
SAĞLIK
=> Şifalı Bitkiler
=> ŞEKER HASTALIĞI
=> KANSER HASTALIĞI
=> DAMAR SERTLİĞİ
=> ENFARKTÜS
=> HİPERTANSİYON
=> KALP SPAZMI
=> KANSIZLIK
=> KOLESTEROL
=> MİTRAL YETERSİZLİĞİ
=> SÜREKLİ DÜŞÜK TANSİYON
=> VARİS
=> Zayıflama önerileri
=> Metabolik Sendrom
=> Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
=> Katarakt Tedavisini Ertelemeyin
=> Miyom nedir Kansere dönüşür mü
=> Burkulma - İncinme
=> A. ATOPİK DERMATİT ( EGZEMA ) NEDİR ?
=> Zührevi hastalıklar
=> Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı Korunma ve Alınacak Tedbirler
=> impetigo
=> Sivilcilerden Kurtulmak için evde Yapabilecekleriniz
=> Göğüs Kanseri Nedenleri, görülme sıklığı ve risk faktörler:
=> Akne Vulgaris Sivilce
=> Vücudunuzun Sesine Kulak Verin
=> Göbekten Kurtulmanın Yolları
=> Cildinizi canlandırmanız için 20 öneri
=> Adet Dönemlerinizi Siz Belirleyin
=> Pratik Sağlık Bilgileri
=> İlk Yardım
YAŞAM
TEKNOLOJi
SİNEMA
KiTAP
ALTERNATiF TIP
EGLENCE
OYUNLAR
ARŞİV
GÖRÜŞ KABİNİ
TOPLiST
DiNi YAZILAR

Ekol Hoca Din dersi Matematik Nişanlık Modelleri
Pratik Sağlık Bilgileri

Sağlık Bilgileri


Ağrı Kesici Alırken Dikkat !

Apranax, aprol, aprowell, naprosyn, napradol, kapnax, apraljin, aleve, synax, oprax kısaca etken maddesi naproksen sodyum olan ağrı kesiciler ağızda emilmemeli veya çiğnenmemeli. Çünkü ağız mukozasından çok hızlı birşekilde kana karışır. Yan etkiler oluşabilmektedir.



Az Yiyen Çok Yaşar

İnsan ömrü, son 140 yıldır durmadan uzuyor. Uzun ömür için biyolojik sınır yok ama uzun yaşamak için az yiyip, ekmek ve makarnadan kaçınmak şart.


ABD'de yayınlanan Science adlı bilim dergisinde çıkan makaleye göre, Berkeley Üniversitesi'nden Prof. John Wilmolth başkanlığındaki araştırma heyeti, son 140 yıl içinde insan ömrünün uzamaya devam ettiğini saptadı.


Prof. Wilmoth "Bu araştırma insan ömrünün uzaması açısından biyolojik sınır olmadığını gösterdi. Gelecek kuşaklar daha uzun yaşayabilecek" dedi. Uzmanlara göre uzun ömrün önündeki en büyük engel ise, alkol ve nikotin tüketiminin üçüncü dünya ülkesi kadınları arasında yaygınlaşması.


Yine aynı dergide yeralan habere göre, ABD'nin Boston Kenti'ndeki MIT Üniversitesi'nin araştırmasında, çok yiyenlerin daha erken öldüğü saptandı. Uzun yaşamak için az yemeyi tavsiye eden bilim adamları mümkün olduğunca az karbonhidrat (ekmek, makarna, pilav) alınmasını, bol sebze, balık ve beyaz et yenmesini öneriyorlar.
İdeal beslenmenin günde 1700 kaloriden oluştuğunu söyleyen bilimadamları "O zaman 120 yaşına kadar bile yaşayabilirsiniz" diyorlar.



Bitki Çaylarını Doktora Danışmadan İçmeyin

Ege Üniversitesi (EÜ) Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Bijen Kıvçak, ilaç kullanan kişilerin, bitki çayı içerken doktora danışmalarının önemli olduğunu vurguladı. Kıvçak, "En fazla tüketilen papatya ve ıhlamur gibi çayların bile çeşitli ilaçlarla etkileşimi vardır. Örneğin, ısırgan tohumu yararlı olduğu kadar, gizli kalp yetmezliği olan kimselerde kalp krizini tetikleyici rol oynayabilir" dedi. Prof. Kıvçak, son dönemin popüler bitkilerinden ketentohumuyla ilgili de şunları söyledi: "Ketentohumu genellikle dövülmüş şekilde satılıyor. İçeriğinde yağlar ve asitler nedeniyle bu bitkinin ezildikten sonraki 2 günde tüketilmesi gerekir. Aksi takdirde ülser ve kanser gibi hastalıklara yol açar." ( MİLLİYET, 02.10.2005)



Dindarlarda Alkolik Siroz

Gelen bir yaşlı kadin hastada "alkolik siroz" teşhis etmişler. Kadın namazında niyazında olan ve belki de tüm yaşamı boyunca ağzına içkinin damlasını koymamış biri. Nedenlerini araştırınca görüyorlar ki hastanın yemeklerden sonra meyve yeme alışkanlığı var. Literatüre bakinca benzer vakaların olduğunu görüyorlar. Sorun basitçe şu: Yemeklerden sonraki yaklaşık 2 saatlik sürede yenen meyveler, alkole dönüşüyor ve karaciğerde tahribata yol açıyor. Bu yıkımın ölçüsü bünyeye ve yenen meyve miktarına göre değişmekle birlikte, az ya da çok karaciğer üzerinde mutlaka bir olumsuzluk meydana getiriyor.



Hapşırırken nefesini tuttu, akciğer zarı patladı!

ESKİŞEHİR’de oturan Hasan Sevgi, evde oturduğu sırada hapşırmaya başladı. Üst üste iki kez hapşıran Sevgi, hapşırırken nefesini de tuttu. Bir süre sonra göğsünde şiddetli ağrı hisseden Hasan Sevgi, yakınları tarafından Eskişehir Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne götürüldü. Hastanede yapılan inceleme sonucu Hasan Sevgi’nin hapşırma sonucu akciğer zarında patlama olduğu belirlendi.


Sağlık durumu iyiye giden Hasan Sevgi, hapşırırken nefesini tutmanının cezasını ağır ödediğini belirterek, “Hapşırırken ses çıkmaması için ağzımı kapatıyordum. Son hapşırdığımda yine ses çıkmaması içen nefesimi tuttum. Bir süre sonra göğsümdeki ağrı nedeniyle hastaneye getirildim."


Hastanenin uzman doktorları ise hapşırma sırasında ağızın kapatılmasının tehlikeli olduğunu belirterek, şu uyarıları yaptı:
“Hapşırırken ağzı kapatmak, nefes alma ve vermeyi zorlaştırır. Hapşırma ile birlikte kuvvetli nefes verme olur. Nefesin tutulması durumunda nefes çıkmadığı için akçiğerlerde patlama ya da yırtılma meydana gelebilir. Ani olarak basıncın artması ile akciğer zarı delinebilir. Hapşırırken insanlar kendilerini rahat bırakmalı ve sıkmamalıdır. Nefesin tutulması akçiğerde olduğu gibi beyinde de zarara neden olabilir.''

Milliyet Gzt., 09 Ağustos 2005.




Hayatınızı Kurtaracak 16 İpucu

Londra'daki King College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu.
Sağlıklı yaşam konusunda birçok araştırmaya imzasını atan; Londra'daki King College Hastanesi Gerontoloji (yaşlanma bilimi) Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Wale, "Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz " diyor ve ekliyor: "Vücudunuz; siz fark etmeden sağlığınızla ilgili en önemli ipuçlarını veriyor.
"Prof. Wale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne kadar sağlıklı olduğumuzu anlamak mümkün. Wale'nin "İşte hayatınızı kurtaracak 16 ipucu" dediği test şöyle:

1. Tırnaklar :
Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik yada; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorunlarıyla karşı karşıya olduğunuzu gösterebilir.

2. Nefeslerinizi sayın :
Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demek... Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.

3. Gözler :
Aynada gözlerinizden birine bakın. İris'in etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.

4. Avuç içinize bakın :
Avuç içlerinize dikkatle bakın. Eğer kırmızı ve lekelilerse karaciğerinizde sorun var demek.

5. Hafıza kontrolü :
Bir tepsinin üstüne rasgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.

6. Kas kontrolü :
Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa,kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.

7. Görünüş :
Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün.
Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınızın iyi olduğu anlamına geliyor.

8. Tiroit misiniz? :
Kollarınızı yere paralel olarak tam karşınızda birşeye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.

9. Düz yürümek :
Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.

10. Doğum kilonuz :
Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

11. Beliniz kalın mı? :
Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla.

12. Tuvalet sıklığı :
Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı mı hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarından biri sık sık tuvalete gitmektir.

13. Nabız kontrolü :
Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yaşayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.

14. Dişlerinizi fırçalayın :
Eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.

15. Parmak uzunluğu :
İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.

16. Ayak bilekleri :
Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Dr. Ahmet Cetinbudaklar




Kolonya

Kolonya, Temizlik İçin Kullanılmaz. Kirli ellere sürülen kolonya bakterileri öldürmediği gibi, cilde daha fazla yapışmasına neden oluyor. Böylece bakteriler kişiden kişiye kolayca geçiyor
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülseren Ağrıdağ, kolonya yapımında kullanılan 80 derece alkolün bakterileri temizlemede yetersiz olduğunu söyledi. Ağrıdağ, "Bazı kişiler özellikle tuvaletten çıktıktan sonra ellerini sabunlamak yerine kolonya ile mikropları öldüreceğine inanıyor. Bu yanlış" dedi.


Cildi Kurutur
Kolonyanın katkısıyla ele iyice yapışan bakterilerin temasla
kişiden kişiye geçtiğini anlatan Ağrıdağ, şöyle konuştu: "Temizlik su ve
sabunla yapılmalı. Sadece su bile bakteri miktarını azalttığı için kolonyadan daha etkili. Ayrıca kolonya cildi kurutur. Özellikle hassas ciltlerde terlemeyi engeller ve bakterilere karşı savunma mekanizmalarının çalışmasını önler."


Yaranın Üstüne Olmaz
Mikrop kapmasını engellemek için yaraya kolonya dökülmesinin de
yanlış olduğunu vurgulayan Ağrıdağ, "Yaranın derinleşmesine, iyileşme
sürecinin uzamasına neden olur" dedi. Sağlık Bakanlığı'nca onaylanmış ürünlerin tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Ağrıdağ, "Standartlara uygun olmayan ürünler, görme kaybına bile neden olabilir" diye konuştu.



Parmakları Çıtlatmak Mafsal İltihabına Yol Açıyor


Birçoğumuz farkında olmadan stres atmak için ya da alışkanlıktan gün içinde defalarca parmaklarımızı çıtlatırız. Peki ama parmak çıtlatmanın kireçlenmeye ve beraberinde mafsal iltihabına yol açabileceğini biliyor musunuz?


Parmaklarınızı çıtlatmak, bir kase kuruyemişi karıştırmak gibi bir ses çıkarmanızı sağlar ve başkalarının yanındayken pek de hoş karşılanmayabilir. Duyduğumuzda bizim için acı verici gibi gelse de, aslında eklemlerinize, kemiklerinize veya kaslarınıza herhangi bir zarar vermezsiniz; çıtlatırken canınız yanmadığı sürece. Çıkan sesin nedeni, eklemleriniz ayrıldığında açığa çıkan gaz basıncıdır. Eğer canınız yanıyorsa, ne tür bir eklem rahatsızlığınız olduğunu öğrenmek için doktora başvurmalısınız.


Eklem sorunları, kariyerleri boyunca eklemlerine aşırı miktarda baskı yükleyen süper ve profesyonel sporcuları fazlasıyla
etkilemektedir. Kireçlenme, elleriniz, kalçanız ve omurganız dahil, eklemlerinizin hepsinde olabilir ama özellikle dizleriniz en hassas noktadır. Çünkü vücudunuzdaki en büyük menteşeler onlardır ve dizlerinize çok fazla ihtiyacınız vardır. Kireçlenme, mafsal iltihabının sadece bir çeşididir.


Artrit ya da mafsal iltihabı, iltihaplı eklem hastalıklarına verilen genel bir isimdir. Romatizma ve diğer mafsal iltihabı türleri yaşlanmayla ilgili hastalıklar değildir, daha ziyade bağışıklık sistemindeki bozukluklardan kaynaklanırlar ve antikorlar kıkırdağa saldırarak iltihaba ve eklem ağrısına neden olur. Bahsedilen olayda eklem kapsülüne ve eklem yüzeyine mikrotravma uygulanmaktadır.bu da dejeneratif eklem hastalıklarının oluşumunu kolaylaştıracaktır. Yani ne yapmıycaz, parmak çıtlatmıycaaaaaz.



Sigaranın Zararları
[Sunuyu İndir]



Sigarayı Bırakmanın Etkin Bir Yolu


Meriç Köyatası

Her insanın hayatta duyduğu pişmanlıklar vardır. Kiminin telafisi yoktur, kiminin de zor ya da kolay telafisi mümkündür.

Elbette benim de hayatta pişmanlıklarım oldu. Bunlardan en çok hayıflandıklarımın başında, genç yaşta sigaraya başlamam ve sigara tiryakisi, tiryakiliği bir yana bırakın bağımlısı olmaktı.

Çok kez pişmanlık duydum. Bırakmaya karar verdim. Ancak bir türlü beceremedim. Konuştuğum kişiler irade güçlüğü gerektiğini söyleyip işin içinden sıyrılıyorlardı. Ancak bir gün, iki gün duruyor, sonra elim sigaraya gidiyordu. Vücut iradeyi dinlemeyip bağımlı hale gelmiş, ben ise kurtulamıyordum.

Bilinç, sigarayı bırakmayı emrediyor, bilinçaltı ise sigara iç talimatı veriyordu. 'Sigarayı beyinde bitirmek lazım' sözü, burada iflas ediyordu. Dolayısıyla aynı beynin bilinçli ve bilinçaltı davranışları arasındaki savaşı bitirmek gerekiyordu.

Sonunda Sigarayla Savaşanlar Vakfı'yla tanıştım. Aynı beynin, bilinç ve bilinç altı kavgasının nedenini öğrendim.

Sevinç, stres, üzüntü, gülmek, vücudun fiziksel bir durumla karşılaşması gibi hallerde vücut, endorfin salgılıyor. Fakat sigara tiryakilerinde vücut, nikotin almadan bu salgıyı üretemiyor. Tiryakilerde vücut, üzüntü, sevinç stres gibi durumlarda biyolojik olarak bu ihtiyacı sigara içerek karşılayabiliyor. Kısaca, sigaraya fiziksel bağlılığın temeli böyle açıklanıyor.

72 saatin önemi

Eğer bir tiryaki, sigarayı bırakmaya karar verdiğinde, vücut son içtiği sigaradan itibaren 72 saat boyunca endorfin üretemiyor. Bu durumda sinir sistemi laçkalaşıyor. İnsan kendini son derece sinirli ve huzursuz hissediyor. Ve sigara bırakma girişimleri bu nedenle hüsranla sonuçlanıyor. İşte bu noktada Sigarayla Savaşanlar Vakfı'nın desteği devreye giriyor.

Burada uygulanan teknikle vücudun belirli noktalarına deri dışından mili amper ile ifade edilecek şekilde kızıl ötesi ışın uygulaması yapılıyor. Bu ışınlar sayesinde, sigarayı bıraktıktan sonra 72 saat süreyle endorfin üretemeyen vücut rahatlatılıyor. Vücudun yeterli sürede endorfin üretmesi ise birkaç ayı bulabiliyor.

Bu arada ilk dört gün, çay, kahve, cola ve alkollü içeceklerden uzak duruyorsunuz. Birkaç ay boyunca da bol su ve salata tüketiyorsunuz.

Daha önce birkaç kez sigara bırakmaya yeltenmiş olan ben, endorfin eksikliğine dayananamış ve her seferinde başarısız olmuştum. Üç gün üst üste 20'şer dakikalık, toplam bir saatlik cilde kızıl ötesi ışın uygulaması sonunda 72 saati kazasız atlattım. Hatta birinci seansın sonunda sigarayla işim bitmişti. Son iki seansla işi sağlama aldım.

32 yıllık sigara tiryakiliğinin bu kadar kolay sona ereceğine inanın şaşırdım. Sigarayı bırakmak için hiçbir zaman geç kalınmış sayılmaz. Yeter ki karar verin. Sigarayla Savaşanlar Vakfı'nın telefon numaraları şöyle: İstanbul 0212 216 26 24, Ankara 0312 419 20 30
Sigarayla Savaşanlar Vakfı


http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=24608,,9




Su İçmenin Önemi

Gündelik hayatta ihmal ettiklerimizin başında su içmek gelir. Özellikle kimimiz için eziyettir sanki o bir bardak suyu bitirmek. Ancak sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli bir numaralı madde sudur. Vücudumuzun % 55-75' lik kısmını oluşturur.


Memorial Diyabet, Kardiyoloji ve Hipertansiyon Merkezi'nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Müge Aksu, suyun sağlık açısından faydalarını anlattı: Su; metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücudumuzdaki tüm reaksiyonlarda görevlidir. Gün boyu içeceğimiz 2 lt su, enerji oluşumunu artırır ve zayıflamaya yardımcı olur, besin maddeleri, oksijeni... taşıyarak organ ve dokuları korur. Aç karnına içtiğimiz su; organizmayı zararlı toksin maddelerden arındırır.


İmmün sisteminin, görevini yapabilmesi için su gereklidir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmamızda yardımcıdır.


Cildimizin; nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde su rol oynar. Günümüzde bayanların korkulu rüyası haline gelen selülit oluşumunun önlenmesinde de su yine ilk sırayı alır.


Emzikli kadınlarda; süt üretimini artıran en önemli sıvı sudur. Özellikle kalori oranları yüksek hazır meyve suları, gaz yapan asitli içecekler yerine su tercih edilmelidir.


Hamilelikte; suyun önemi daha da artar. Bebeğin içinde bulunduğu amnion sıvısı her üç saatte bir kendini yeniler. Yetersiz sıvı alımı ile amnion miktarı azalacağından, suya gereksinim artar.


Sıcak havalarda; vücut sıcaklığını düzenleyici olarak çalışır. Dikkat edeceğimiz nokta, yazın içtiğimiz su miktarını artırma gerekliliğidir. Bedenimiz ısındıkça terler ve su kaybeder. Bunun için su seviyesini yeterli düzeye getirmemiz gerekir. Vücut, suyu aktif olarak kullanır, depolayamaz. Bu sebeple susuzluğa dayanamayız. Vücudumuzun hiç su içmeden dayanabileceği maximum süre en uygun şartlarda 7 gündür. Sporcularda; su kaybeden vücut, yeterli sıvıyı yerine koyamıyorsa; buna tepki göstererek metabolizmamızı yavaşlatır. Suyun atımını engellemeye çalışır. Özellikle spor sonrası, ter ile atılan suyun yerine gelmesi için ; egzersiz ve yarıştan 15 dk önce 1-1.5 bardak, egzersiz ve yarış sırasında her 10-15 dakikada bir 1/2 bardak su içilmesi gereklidir.


Nasıl her şeyin fazlası zararlıysa; aşırı su içtiğimizde de bedenin atmakta zorlandığı su tutularak ödemler oluşur. Bir seferde çok fazla su içilmesi ile böbrekler zarar görebilir...


Kısaca;


-8-10 bardak suyu, gün içine dağıtarak için.
-Su içmek için susamayı beklemeyin. Unutmayın; vücudumuzun, hissettiğimizden çok daha fazla suya ihtiyacı var.
-Her öğünden 15 dk önce 1-2 bardak su için ki; 20 dakikada doygunluk mesajı alan beynimizde, bu hissin oluşumunu hızlandırın.
-Hiçbir sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmayın...



Varise Karşı Uzman Önerileri

Özellikle bayanların korkulu rüyası olan varis, hareket, beslenmeye verilen önem ve yaşam tarzındaki bazı değişikliklerle engellenebiliyor.


Yüzeysel toplardamarların uzayıp büklümlü genişlemiş hale gelmesi olarak tanımlanan varis, yüzeye çıkmış ve görüntüsü hoş olmayan damarlar olarak da biliniyor.


Ortalama popülasyonda 35 yaşın üstünde görülme sıklığı %10 olan ve özellikle bayanları yakalayan varis, irsi ve mesleki faktörlerin yanı sıra damarsal yetmezlik, hormonal bozukluk olanlarda ve karın içi basıncın yüksek olduğu; sürekli kabızlık çekme, ağır yük kaldırma, karında ur olması ve sık gebelik durumlarında oldukça yoğun olarak görülüyor. Ayrıca aşırı şişmanlık ve uzun boy da varis oluşumunun nedenleri arasında sayılabiliyor.


Türkiye Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahı Cafer Abbasoğlu varis hastalarının aşağıdaki önerileri uyguladığı takdirde hastalıkla daha kolay başedebileceğini belirtiyor.


Varisle savaşta uygulanması tavsiye edilenler şöyle:


- Bol bol yürüyüş yapın,
- Uzun süre oturmaktan kaçının, şayet oturarak çalışıyorsanız ara sıra baldır kaslarını çalıştıracak hareketler yapın,
- Evde ayaklarınızı yüksek bir yere dayayarak dinlendirin,
- Tıbbi çoraplar kullanarak bacaklardaki basıncı yüksek tutun,
- Uzun yolculukta, arada bir arabayı durdurup kısa yürüyüşler yapın,
- Bol bol hareket edin ve spor yapın,
- Aşırı sıcaktan kaçının,
- Çok sıcak suyla banyo yapmayın,
- Güneşte uzun süre kalmayın,
- Bacaklarınıza ayaklarınızdan başlayarak günde iki defa soğuk suyla duş aldırın,
- Kilo almamaya özen gösterin,
- Tuzlu gıdalardan uzak durun,
- Kasık ve bacakları sıkan, dar giysiler giymeyin.
Haber Sağlık ©
-----------------------------------------------------------------
Akşam eve geldiğinizde, uzun süre ayakta kalmaktan dolayı bacaklarınız ağrıyorsa:
Bacaklarınızı 20-30 saniye soğuk suyun altına tutun. Ardından bacaklarınızı duvar gibi yüksek bir yere doğru kaldırarak birkaç dakika dayayın. Biraz sonra ağrılarınızın geçtiğini fark edeceksiniz.



Yiyeceğinizi Ellettirmeyin !

Besin Kirlenmesi:


Bir meşrubat fabrikasının ürünlerinde zaman zaman koliform bakteriye rastlanması üzerine uzmanlar konuyu incelemeye alırlar. Yapılan çalışmalar sonucu fabrikanın tüm titizliğine rağmen, bulaşmanın kapama makinesi başında, makineye kapakları yükleyen işçiden kaynakladığı görülür. Bu elemanın tuvalet ihtiyacından sonra ellerini yıkamadığını, daha sonra kutu dibinden kapakları avuçlayarak makineye verdiğini, bu nedenle binlerce şişe içerisinde birkaç yüz şişenin koliform organizma ile bulaşık olduğunu tespit ederler.


Kaynak: Feyzullah Akben, Necati Sungur, Çevre ve İnsan Ders Kitabı, Gün Yay., s. 92-93.
-------------------------------------------------------------------------------
Şimdi lütfen biraz yediğiniz tostları, sandviçleri... düşünün. Ben mümkün olduğunca dışardan bir şey yememeye çalışıyorum. Şu ana kadar gittiğim tek bir büfedeki elemanın, yiyecekleri tutarken eldivenle tuttuğunu gördüm. O eliyle de kesinlikle paraya dokunmuyordu. Gerçi birçok kişi eldiven giymektedir, ama formalite icabı maalesef. Çünkü eldivenli eliyle parayı da tutmaktadır. Biliyorsunuz para da çok büyük bir mikrop kaynağıdır.
Bu bilgiyi paylaştıkça insanların da bilinçlenmesi artacaktır.



Yemekte "Alüminyum" Tehlikesi

Alüminyum kaplarda ve alüminyum folyo kullanılarak pişirilen yiyeceklere yüksek miktarda alüminyum geçtiği saptandı.
Ondokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sadettin Turhan, yürüttüğü bir çalışma sonucunda alüminyum kaplarda pişirilen yemeklerin sağlık yönünden sakıncalı olduğunun anlaşıldığını iddia etti.


Turhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de özellikle kırsal kesimlerde alüminyum kapların hala yaygın olarak kullanıldığını, alüminyum folyonun da özellikle fırında yemek pişirilirken vazgeçilmez pişirme materyallerinden biri olduğuna dikkati çekti.


Alüminyumun doğada en çok rastlanılan elementlerden biri olduğunu belirten Turhan, alüminyumun zararlı etkileri üzerine yapılan araştırmaların, fazla miktarda alınan alüminyumun başta çeşitli kemik hastalıkları olmak üzere, alzheimer gibi nörolojik hastalıklara yol açtığının, diyaliz hastaları için ise son derece sakıncalı olduğunun tespit edildiğini anımsattı.


Özellikle kırmızı ve beyaz etlerin alüminyum kaplarda ve alüminyum folyoyla pişirilmesi durumunda yiyeceklere ne kadar alüminyum geçtiğini tespit etmek için çalışma yürüttüğünü kaydeden Turhan, araştırma sonucunda yüksek ısı ve bekleme süresine bağlı olarak yiyeceklere alüminyum geçtiğini tespit ettiğini söyledi.


Turhan, yaptığı araştırmaya göre, sığır, koyun ve manda gibi kırmızı etlerin alüminyum folyoya sarılarak fırında pişirilmesi durumunda pişirme, sıcaklık ve süreye bağlı olarak etlerin pişirilmeden önceki alüminyum içeriklerinin yüzde 90 ile 400 oranında arttığını, beyaz etlerde ise bu artışın yüzde 80 ile 250 arasında olduğunu belirtti.


Etlerin içerdiği yağ miktarının da alüminyum artışını etkilediğini belirten Turhan, yağlı etlerde geçişin daha fazla olduğunu kaydetti.


Yrd. Doç. Dr. Turhan, alüminyumun bilenen zararlarını yeniden anımsatarak, "Alüminyumun toksit etkisinin zararlı olduğu yıllardan beri bilinmektedir, bu nedenle yiyeceklerin alüminyum kaplarda ve alüminyum folyo kullanılarak pişirilmesini tavsiye etmiyoruz" dedi.


Turhan, özellikle fırın yemeklerinde kullanılan alüminyum folyonun yerine yağlı kağıdın kullanılabileceğini de belirtti (Milliyet, 09 Haziran 2005).



Zayıflamak İstiyorsanız Yemeğinizi Yavaş Yiyin !

Zayıflamak istiyorsanız yavaşlayın. Yavaş yavaş yiyerek yemeğin zevkini daha iyi çıkarır, yemek yerken daha hoş görünür, tokluk sinyallerinin midenizden beyninize ulaşması için zaman kazanır, daha iyi çiğner, daha iyi hazmeder, daha az yer ve daha kolay zayıflarsınız.


YEMEK hızınızı nasıl yavaşlatacaksınız ?
Çatalınıza daha az yemek koyun. Yemek yerken zaman zaman ara verin ve su yudumlayın. Öze ve lezzete daha çok önem verin. Yemeğe iştahınızı azaltacak düşük kalorili, hacimli yiyeceklerle başlayin. Yağsız, sebze, çorbalar ve salatalar doğru başlangıç tercihleridir.
Başkalarıyla yemek yerken hızınızı azaltmayı deneyin. Hızınızı takip etmek için de kendinize en yavaş yiyen kişiyi rakip seçin ve ögünü bitiren en son kişi siz olmaya çalışın.
Yemek yerken ayakta durmak yerine oturun. Oturmak hızınızı kesecektir.
Yemek yerken başka bir şeyle (okumak, televizyon izlemek) uğrasmayın, onun yerine hafif bir müzik dinlemeyi veya iyi bir partnerle sohbet etmeyi deneyin.


ATIŞTIRMAYI ÖNLEYİN
Yemeği daha az görünür ve ulaşılır hale getirin. Şeker kavanozları veya kurabiye tabakları hazırlayıp masalarda bırakmayın.
Besinleri buzdolabında açıkta veya şeffaf paketlerde değil, kapalı tutun. Böylece buzdolabını açtığınızda görsel işaretler almazsınız.
Aşırı ve gereksiz yemeyi engellemek için öğünlerinizi önceden planlayın.

 

Günde 25 Kez Yap. Fıtık Olma Riskini Azalt

 


REKLAM ALANI

Reklamı Kapat
Bugün 79 ziyaretçi (113 klik) kişi burdaydı!

Zirve100 Site ekle
Eğitim
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol