Küskün Kahvenin Türküsü
Carson McCullers, Güney Gotiği deyince en favori yazarlarımızdan biri. William Faulkner, Truman Capote ve Tennessee Williams ile birlikte tabii ki. Gotik deyince aklına ilk Hayko Cepkin gelen arkadaşlarımız için şaşırtıcı bir giriş oldu değil mi?
Amerika'nın güney tarafları, diğer taraflarına hiç benzemez. Buranın hikayeleri daha zor, daha pusludur. Alışılmadık şeyler gelir başlarına. İşte bu grotesk hikayelere, Güney Gotiği derler.
Georgia'daki küçük bir kasabada başlayan kitap, kendi dükkanını işleten Miss Amelia adlı yalnız bir kadın, eski kocası, kambur ve kaba saba kuzeni arasında geçen bir aşk öyküsü. Aşk öyküsü dediysek, keyifli zamanlar ve mutlu sonlar beklemeyin. Umut edecek hiçbir şeyi olmayanların kasabası, içinde yaşayanların ruhlarını karartmak konusunda başarılı sadece. Dükkanı da, Amelia'nın hayatındaki değişiklikler ile değişmeye, kasabalının buluştuğu bir müzik ve kültür merkezi olmaya başlıyor.
Carson McCullers, hikayeleri yazmaya başladığında yıllardan 1936 idi ve sadece 19 yaşındaydı. Hikayeler, ne yazarın ne de kitabın yaşını hissettirecek kadar eski değil, samimiyetinden belki. Kitap, kitaba adını veren novella ve değişik zamanlarda, değişik dergilerde basılmış altı hikayeden oluşuyor. McCullers, o kadar güzel cümlelerle derdini anlatmış ki (burada pek yapmadığımızı yapıp, çevirmen İpek Babacan'a da hakkını teslim etmek gerek) derdini, bazen hikayeden kopup anlatılanı değil, nasıl anlatıldığını takip etmeye başlıyorsunuz. "Kasaba, iç sıkıcıydı" diye başlayan satırlar, zaten en fazla ne kadar neşelenebileceğimizi açık ediyor.
|